SON HABERLER

POLİTİKA

EKONOMİ

TURİZM

Edebiyat'ta Eleştirinin Mantıksız Dozajı

Türkiye’de yazan sayısı, okuyan sayısından çokmuş. Bir de bu husus eleştirilmiş. Türlü sayısal grafikler, eleştirel bir kıvamda tek tek saçılmış ortaya. Hem de alaycı bir üslupla.

Mehmet Bıldırcın / Edebiyat - Kritik

Eleştirideki ana tema okuyucu oranının daha düşük yüzdelere sahip oluşuymuş. Eyvallah, etik bir eleştiri ve de haklı. Peki, yazandan ne ister bu aydın ve bilirkişi statüsündekiler. Mesele ve gaye yazma eylemine balta vurmak mı? Nedir bu alaycı ve aşağılayıcı girişim? Bilmezler mi ki buğdayın çok olduğu yerde, un da çok olur, ekmek de. Yazma eylemi de beraberinde okuma eylemini yükseltmez mi? Para parayı çeker de, yazan okuyanı çekmez mi? Yazın kardeşim yazın. Bir tokat gibi dökülsün suratlarına kalemden çıkan kelamlar. Geleceğin okur yüzdesini arttıracak olandır yazanlar.

Neymiş efendim Türkiye’de basılan kitap sayısı hayli fazlaymış ve çoğu gereksiz. Kitaba ne hacet? Oysa nice kitapsız yazarlar ile dolu bu topraklar. Gönderemediği mektuplar, en sadık sırdaşı olan günlüğü, koğuş ya da sıra arkadaşlarının iz bırakan hatıraları. Belki de çizgili bir deftere, gönlünden akanları döktüğü bir şiir defteri ya da bir ağaç kavuğuna yazdığı gönül fermanları. Kitapla buluşmayan nice cevher dolu kelamlar var bu topraklarda. Ve o kelamların sahipleri, kitapsız yazarlar. Vaziyet böyle iken bırakın da kitaba dönüşen o eserlerin gerekli olup olmadığına okur karar versin. Gerekli görülenler halkın nezdinde vitrine çıkar zaten. Gereksiz görünenler ise tarihin çöplüğüne karışır. Nedir senin bu telaşın?

Kitapsız Yazarlara…
Öyle diyorlar ya, yazanın okuyandan daha fazla olduğu bu topraklar, işte bu topraklarda gizli kalmıştı kitapsız yazarlar. Yazmak mı daha huzur veriyordu değişik hisleri taşıyan gönüllere yoksa okumak mı? Hangisi daha çok yakışıyordu, bir fincan kahve ve bir tutam huzurun yanına? Aslında huzuru okuyan, derdi yazan soluyordu. Gönülden dökülen her kelam yürek havuzunda birikmiş dertleri, kederleri ya da ne bileyim belki de sevinçleri boşaltıyordu beyaz, sarı, tozpembe kâğıtlara. Yazarken hisler gönülden dökülüyor, okurken ise gönüllere o hisler yükleniyordu.

Korkmayın gönül kelamını kâğıda dökmeye. Dökmeli Karadeniz’in hırçın dalgaları gibi öfkeleri, dökmeli Kuşadası tadındaki huzur dolu sözleri, dökmeli Safranbolu’ya duyulan hayranlık gibi hisleri ve dökmeli Amasra’daki ihtiyar balıkçının yalnızlık ve özlem kokan duygusallığını. Boş durmamalı insan. Ne geçiyorsa gönülden dökmeli mürekkep damlayan kâğıtlara. Dökmeli ki, arşa çıksın damarlarımızdaki edebi duygular. Pekişsin gönül bağı arasındaki saflar.

Siz bakmayın onlara. Yazın kardeşim yazın. Kimisi kitaba yazar, kimisi kitapsız yazar. Yeter ki yazın…


 
Copyright © 2013 Türkiye Class | Türkiye'nin Haber Sitesi
Powered byBlogger